1 Ocak sendromu diye bir şey var. Pazartesi’den çok daha ağır yaşanan bir sendrom. Çünkü bir gece önce deli gibi umutlarla yeni yıla giren insan, 1 Ocak günü aslında hiçbir şeyin değişmediğinin farkına varıyor. Üstelik biraz sarhoşluk, biraz yorgunluk, biraz vücut ağrısı filan derken iyice sevimsiz bir hal alıyor 1 Ocak. İşte tüm bu nedenlerin farkında olduğumdan, oldum olası Yılbaşı’nı hiç sevmemişimdir. Daha çok Yılbaşı öncesini seviyorum ben. 00:00’a geri sayım yapmadan önce yaşanan kısmı yani. Bence o heyecan, Yılbaşı gecesinden çok çok daha güzel. Sokaklar süsleniyor, ağaçlar kuruluyor, hediyeler alınıyor, planlar yapılıyor ve yavaş yavaş o gecenin detayları dışında pek bir şey düşünmek istemiyor insan. İşine, okuluna giderken bile sıkılmıyor kimse. Çünkü herkesin içindeki o tatlı heyecan, moralleri ayakta tutuyor, enerjik oluyor insanlar. Şimdi ise yarın Pazartesi. Sanırım bu yıl ki 1 Ocak hepsinden de beter. Çünkü ertesi gün Pazartesi. Sendrom x sendrom yani.
Yine de 31 Aralık’a haksızlık edemeyeceğim. Yaşadığım en güzel Yılbaşı’ydı. Ailem ayrı ayrı da olsa eğlendi. Herkes bir yerlere gitti. Yine de yeni yıl kahvaltımızı ve yeni yıl yemeğimizi beraber yedik. Yemekten sonra Kudret’le birlikte Selçuk’lara gittik. Zeynep, Selçuk, Orhan, Merve, Kudret ve ben. Gerçekten çok eğlenceli bir Yılbaşı geçirdik. Benim saat tam 00:00’da pasta kesip, mum üflemek gibi bir adetim var. Daha doğrusu inanç gibi bir şey. Pasta kesince o yılın çok güzel geçeceğine inanıyorum. 2011’e girerken bunu yapamamıştım ve pek de istediklerimi gerçekleştiremediğim bir yıl oldu. Bu sene de böyle bir şey olmayacaktı. Selçuk’lara giderken Kudret’e bunu söyledim. “Geçen sene de pasta kesemedik, bu sene kesemeyeceğiz. Uğursuz olacak bu yıl da” dedim ve böyle “:(” yaptım. Kudret’de bana “saçmalama” dedi tabi ki. Benim bu tarz inançlarımla dalga geçer biraz. İçim biraz buruk bir şekilde yeni yıla kendimi hazırlamaya çalışırken, içeriden Selçuk elinde pastayla geldi. “Kudret’le konuştuk, sen her yıl pasta kesip, mum üflermişsin. Bu da sana bizim sürprizimiz olsun” dedi. Off nasıl mutlu oldum anlatamam. Pastam da vardı artık. Yeni yıla tam takır hazırdım. Tam 00:00’da Kudret’le pastamızı kesip, mumu üfledik. 2012 güzel geldi anlayacağınız.
Ama 1 ocak. Tam bir betsin. Bunalımsın. Sabah hep beraber ettiğimiz müthiş kahvaltı dışında şuan her şeyin bet. Ayrıca sabah kalktığımızda neden hiç fotoğraf çekmediğimizi merak ediyorum. Bu nedenle buraya yazmak hoş oldu. O zaman Kudret’in hediyelerinden bahsetmem çok da ayıp olmaz herhalde. Bu insan gerçekten bu konuda çok fazla başarılı.
İşte bunlar Kudret’in bana 2012 armağanları. Ortadaki bir DVD kutusu ve içindekiler de bizim şimdiye kadar çekildiğimiz fotoğraflar. Eksiksiz bir şekilde hazırlamış. Vallahi romantik bu insan.
Bunlarda ailecek geçirdiğimiz yeni yıl kahvaltısı ve akşam yemeği.
Benim ailem ne güzel.
İşte 1 Ocak, geçirdiğim bu güzel zamanları benden alıyormuş gibi hissediyorum. Belki de daha güzel zamanların başlangıcıdır ama bilemiyorsun işte. Uzun lafın kısası 2012 güzel geldi.
Ps: Piç Milli Piyango!
2 Yorum Var
ahahah efendi kudret, saçlar taranmış
yok be ya, fotoğrafta nedendir bilinmez ama garip çıkmış. yoksa doğduğumdan beri tarak kullanmış birisi değilim.