“Ve filikada bir sırtlan, kırık bacaklı bir zebra, bir orangutan ve Richard Parker adında 300 kiloluk bir Bengal kaplanı…” Bu sözler Yann Martel’in “Life Of Pi” kitabının arka kapağında yer alıyor. Oldukça merak uyandırıcı ve sıra dışı ancak gerçekliğinden ödün vermeyen bir hikaye. Life Of Pi’nin beyazperdedeki başarısı, bu hikayenin baki kalabilmesinden kaynaklanıyor.
Tanrı’yı 3 din arasında tanımaya çalışan Pi Patel, inancın, kendi deneyimlerinden yola çıkarak insanın içinde belirdiğini anlatan bir hikayenin baş kahramanı. Sadece bu da değil; “asla umudunu kaybetme” sözünün baş savunucusu olan bir karakter.
Hindistan’dan Pasifik’in ortalarına kadar uzanan Life Of Pi, küçük bir filikada, Richard Parker adında bir kaplan ile yaşam mücadelesi veren Pi Patel’in hayatının en zor kesitini anlatıyor. Besin öğelerine çok takılmadan, okyanusun kendisine sunduğu her güzelliği ve her zorluğu Tanrı’nın bir minneti olarak görmesi onu hayatta tutan önemli unsurlardan biri. Ama bu unsurların en önemlisi ise Richard Parker’ın filika üzerinde yarattığı korku. Onun korkusu, Pi’yi canlı tutmaya yetiyor ve Pi, kaplanın gözlerinde görmek istediği ışığı görmeye çabalıyor. Spoiler – Ancak Richard Parker’ın filmin sonunda ardına bile bakmadan ormanın derinliklerine dalması, Pi’nin kalbinde hayatı boyunca taşıyacağı bir hayal kırıklığına neden oluyor. – Spoiler bitti. Bu ve buna benzer pek çok olguyu müthiş bir görsellikle seyirciye aktarıyor Life Of Pi.
Burada filmin muhasebesini yapmak yerine, 3D gözlüğümün ardından Pi Patel’in gözümün içine soktuğu asıl şeye değinmek istiyorum. Filmin mesaj kaygısı olup olmadığını hiçe sayarak, sadece görselliği ile duyduğum başarılı tavsiyelerden ötürü gittiğim Life Of Pi, bana ne kadar güvensiz ve ne kadar cesaretsiz bir insan olduğumu gösterdi. Film ilerledikçe cesaretsizliğimin nedeninin umutsuzluk olduğunu fark ettim. Sadece bekleyerek bir şeylerin gerçekleşmeyeceğini ve bunun için harekete geçmem gerektiğini anladım. Ancak bu düşünce bile umutsuzluğumun kırılmasına neden oldu. Şu hayatta bir şeylere cesaret gösteremedikten, bir şeyler için risk almadıktan ve belki de çılgınlık peşinde koşmadıktan sonra yaşamanın bir anlamı olmadığı kanaatine vardım.
Bunların Life Of Pi ile hiçbir alakası olmayabilir. Ama Pi Patel ile çok alakası var. Spoiler – Ve eğer Pi Patel, sohbet ettiği yazara sorduğu “sen hangi hikayeyi tercih ederdin?” sorusunu bana sormuş olsaydı, hiç şüphesiz bende “kaplanlı olanı” derdim. – Spoiler bitti.
Not: Bilmeyenler ve merak edenler için; fragmanın sonuna doğru çalan soundtrack “Coldplay – Paradise.”
Henüz Yorum Yapılmamış